Milyon Kadına Mentor programı mentorlarından Şebnem Tuğçe Pala ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kaliforniya'dan aramıza katılan ve saat farkına aldırmadan programa katkı veren UtilityAPI Politika ve Pazar Gelişimi Direktörü Şebnem Tuğçe Pala, "En Uzaklardan Katılan Mentor" ödülünü aldı!
Şu an UtilityAPI'da kamu politikası direktörüyüm.
Ben idealist insanlardan çok etkileniyorum. İdealist olmasının yanı sıra karşısına çıkan zorluklara rağmen yılmayan hatta onlardan daha çok güç alan kişiler beni çok etkiliyor. Mesela, Martin Luther King'i çok seviyorum. Hatta onun bir sözü var: "Koşamazsan yürü, yürüyemiyorsan emekle ama hep devam et." Bir de birinin illa çok iyi bir eğitim almış olmasına gerek yok, savaşçı bir kişiliğe sahip olması beni etkilemesi için yeterli. Mesela Ayşe Tükrükçü diye bir kadın var onun hayatını dinlediğimde çok etkilenmiştim. Çok zor bir hayat yaşamış ve ona rağmen hiç yılmamış. Çok başarılı olabilirsin belki çok fazla para da kazanabilirsin ama ben muhakkak içinde bulunduğu topluma faydalı olmaya çalışan, bir şekilde insanların hayatına dokunan, olduğu düzeni değiştirmeye çabalayan kişilerden etkileniyorum. Belki makro boyutta bir şeyler başarmak zor ama mikro boyutta bir şeyler yapmak isteyen ve bu uğurda çabalayan insanlardan çok etkileniyorum.
Sürdürülebilir ulaşım alanında kendimi geliştirmek için özellikle pandemi döneminde çok fazla webinarlara, konferanslara katıldım. Bu eğitimlerde notlar aldım, sonrasında konuşmacılara ulaştım, onlara sorular sordum. Bunun haricinde ilgi alanlarım doğrultusunda da Udemy, Coursera, EdEX gibi platformlardan çokça dersler alıyorum. Bunun haricinde çok fazla podcast dinliyorum. Nörobilim ve psikolojiye özel ilgim var. Felsefe konuları da ilgimi çekiyor. İngiliz dili ve edebiyatı mezunu olduğumdan edebiyatla iç içeyim. Kitap ve film eleştirileri hoşuma gidiyor. Bunların haricinde Youtube çok derya deniz, TedX de yine aynı şekilde, bunları söyleyebilirim.
Benim hiç resmi olarak bir mentorum olmadı ama hayatımda bana çok güzel tavsiyeler veren ya da hala ilk günkü gibi aklımda olan kişiler var. Örneğin, bir profesyonel diploma programına katılmıştım, bir senelik hızlı MBA gibi bir programdı. Bu programda bir staj yapmam gerekiyordu ama okulun bana staj için önerdiği yerler hoşuma gitmemişti çünkü benim çok spesifik bir alanım vardı ve daha çok bir teknoloji start-upında sürdürülebilir ulaşım alanında çalışmak istiyordum. Birçok kişiye ulaştım LinkedIn'den, kendimi tanıttım, özgeçmişimi gönderdim, neler yapabileceğimi sordum. Sonrasında bana Ford'un elektrikli scooter firması olan Spin döndü. Orada benimle aynı kariyere sahip bir kamu politikaları yöneticisi vardı. O da göçmen bir aileden geliyordu ve bana dedi ki: "Ben bu kapıyı senin için açmak, seni desteklemek istiyorum. Sen bir kadınsın bu zaten büyük bir zorlukken iş hayatında bir de göçmensin. Resmen bu yarışa iki sıfır geride başlıyorsun. O yüzden ben elimden ne gelirse seni desteklemek ve kariyerinle ilgili sana bu fırsatı vermek istiyorum" dedi ve açıkçası hayatıma çok güzel bir dokunuşu oldu bu fırsatın çünkü daha sonrasında Spin'de edindiğim tecrübe sayesinde birçok başka elektrikli scooter firmasıyla da çalıştım.
Dürüst olmak gerekirse, hayatım boyunca bana mentorluk yapacak pek kimsem olmadı ben her şeyi kendim araştırmak kendim bulmak durumunda kaldım. Ne ailemde ne çevredeki öğretmenlerim de bana vakit ayırıp kendi yaşadıklarıyla bana yol gösterebilecek biri yoktu, o yüzden hep böyle el yordamıyla ben kendi yolumu buldum. E tabi bu çok zor oldu tabi. Keşke biraz daha benimle tecrübelerini paylaşacak, bana yol gösterecek kişiler olsaydı çevremde. Ben de buradan yola çıkarak kendime evet benim olmadı ben çok zorlandım ama ben neden bunları başka insanlarla paylaşmayayım, benim için bu kadar zor olan yolları başkaları için kolaylaştırmayayım diye düşündüm ve bu da beni motive etti bu programa başvururken.
Bir şeyi farklı yapmazdım açıkçası ben şu an geldiğim noktadan çok memnunum. İyi ki bana negatif konuşan; "Aaa onu yapmak da çok zor! Aaa işte bu okuldan kabul almak da çok zor! Şu kariyere ulaşmak da çok zor!" diyerek moral bozan kişilere kulak asmamışım, iyi ki kendi sesimi dinlemişim iyi ki cesur olmuşum. Birçok defa alan değişikliği yaptım birçok farklı ülkede yaşadım farklı farklı diller öğrendim birçok defa sıfırdan başladım bunların hepsi büyük cesaret isteyen şeyler aslında. İyi ki erken yaşta yurt dışına çıkmışım, iyi ki alan değişikliği yapmışım, iyi ki ikinci masterımı yapmışım, iyi ki Stanford'dan dersler almışım.
Birçok cesur şey yaptım ama sanırım en cesur olanı şu ana kadar 6 farklı ülkede yaşamak oldu. Çünkü her defasında sıfırdan başladım, sıfırdan düzen kurdum birçok yere tek başıma gittim. Hatta ben Amerika'ya kariyer değil kişisel sebeplerden taşınmıştım bir noktadan sonra benim yerimde bir başkası olsaydı çoktan pes edebilirdi ya da güven alanına kayabilirdi ama ben bunu tercih etmedim. Mutluluğun bir seçim olduğunu düşünüyorum ben, hayatta hepimizin başına birçok olay geliyor ama esas önemli olan biz onlarla nasıl mücadele ediyoruz. Ben hep mutlu olmaktan yana seçimimi yaptım dedim ki ne olursa olsun ben bu gemiden mutlu ineceğim. Bir karar vermek arkasında durmak büyük bir cesaret örneği diye düşünüyorum.
Edebiyat okumuş birine baya zor bir soru olmuş. Bir sürü kitap var benim çok severek okuduğum. Milan Kundera'nın Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği, Stefan Zweig'in Satranç'ı, Shakespeare'in birçok eserini çok severim. Machbet, Hamlet ve Venedik Taciri bunları defalarca okumuşumdur. Hayatın acı tatlı, iyi kötü her yönünü bize gösteren ve biraz farklı bakış açılar kazandıran kitapları çok severim. Oscar Wilde'ın Dorian Gray'in Portresi'ni çok severim. Satır aralarını okuyabildiğim, "5 sene önceki Tuğçe bunu okuduğunda ne düşünürdü, 5 sene sonra okuduğunda ne hissediyor?" sorularına cevap bulabildiğim yani her okuduğumda farklı tatlar alabileceğim kitaplar çok hoşuma gidiyor.
Süper güç denilebilir mi bilmiyorum ama ışınlanmak çok isterdim. Çünkü memleketimden uzakta yaşadığımdan bazen ailemi, sevdiklerimi, arkadaşlarımı ve dostlarımı çok özlüyorum. Işınlanıp onları görebilsem ama sonra yine evime dönebilmeyi çok isterdim.
Ben üniversiteden mezun olduktan sonra, İngiltere'de British Council'in Chevening bursuna başvurmuştum ama ben alan değişikliği yaptığım için bana o bursu vermediler çünkü genellikle aynı alanda kalan kişilere veriyorlardı. Çok üzülmüştüm o bursu alamadığım zaman ama şöyle bir şey vardı eğer o bursu alsaydım Türkiye'ye dönmek durumunda kalacaktım. Bursu almadığım için sonrasında ben daha rahat oldum, evet biraz maddi anlamda zorlanmıştım ama İngiltere'de kaldım orada staj yaptım sonra da İsviçre'de tam bursla ikinci masterımı tamamladım. Bazen üzüldüğümüz şeylerin aslında bizim iyiliğimiz için olduğunu zamanla görüyoruz.
En son Engin Geçtan'dan İnsan Olmak'ı okudum. Harika bir kitap tavsiye de ediyorum. Şu anda ise Paulo Coelho'nun Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım kitabını okuyorum.
Hep çok yoğundum, birçok işi aynı anda yapmaya çalışıyordum o yüzden yoğun, ve çok eğleniyordum, arkadaşlarımla çok keyifli vakit geçiriyordum o yüzden eğlenceli diyeyim.
Nelson Mandela ile yemek yemek isterdim. Yıllarca hapis yatmış, nasıl o kadar sabırlı olabildi, nasıl hiç davasından vazgeçmedi, nasıl hiç boyun eğmedi, onu bu kadar güçlü yapan neydi? Bunları konuşmak isterdim açıkçası. Ya da Viktor Frankl ile yemek yemeyi isterdim nasıl hep umudunu o kadar canlı tutabildi? Gerçi kitabında anlatmış ama böyle insanlar beni çok etkiliyor. Çünkü mesela biz günümüzde ufacık zorlukta pes ediyoruz bu kadar zorluklara rağmen onların dik duruşu benim çok ilgimi çekiyor.
Bu röportaj CampusWIN yazarlarından Esma Engin tarafından yapılmıştır.
2023 BinYaprak. Tüm hakları saklıdır. Bir TurkishWIN girişimidir
Yorum