Babam,
Canım babam,
İki hücremden biri babam,
Evim, köküm, varlığım, canımın nedeni babam!
Hani hücrelerimden birinin mutlaka ama mutlaka seninle şekillendiği adam. Seni çok özlüyorum, uzak diyarlarda olan sana, bazı bazı ve çokça şu şarkıyı mırıldanıyorum;
'Nasıl hayat orda
Senin yüksekliğinde
Burda şöyle böyle
Büyükler hep peşimde
Yükseklerde güzel de
Ben seni özlüyorum
Eğer çok çok özlersem
Kuş dili konuşuyorum
Begenegen segenigi segevigi yogorugum
Ben aslında sen olmadan hiçbir yere gitmiyorum'.
Üstelik sen çoktan 1.5 yaşında torunu olan bir dedeyken. Nasıl güzel severdin, öyle sevmeye çabalıyorum. 'Babam olsaydı'yı genelde cümlenin başına değilse mutlaka sonuna ekliyorum, bazen içimde bazen dışımda. Sensiz geçen onca yılda yine seninle, bizimle yoğrulmak ne demek bir ben biliyorum, büyüyorum. Büyüdüm iyi mi? Büyüdüm de anne oldum. Kabak çiçeğinden babamla annem çok güzel dolma yapardı dedim daha bu yaz. Kabak sebzesinin ağaçta yetişmediğini de seninle öğrendim. Ve benden özür dileyen bir babamın olduğunu biliyorum, çocuk kalbimi almak adına çabaladığını neler yapmaya çalıştıklarını. Balkonda saksıda yetiştirdiğimiz en tatlı çileği bana ayırdığını (sanıyor-dum) taze fasulyeyi bilmem ama pilavı mutlaka senin daha güzel yaptığını da eklemek isterim. Yazmayı çok seviyorum, baksana nasıl da akıyor kalemim konu sen,sevgi olunca ve özlem dolunca. Her sene eklenen dağlar tepeler gibi bu yas, sevgi, gözyaşlarına da konu olduğu oluyor. Bu gözyaşlarının bedene, ruha iyi gelen bir yanı var biliyor musun? Ah olsan neler neler öğrendiğimi, neler olduğunu sana anlatsam, sen de 'benim kızlarım işte' diye kabarsan. Ben de o kabaran kek hamuru gibi duyguda yumuşacık olsam. Ne mühim şey onaylanma, takdir edilme, bunlar ne büyük meziyetmiş insanda, şimdilerde o kadar yok ki insanlarda, bunu daha da önemsiyorum. Keşke diyorum, kaleme sarılıyorum, iyi ki diyorum kaleme sarılıyorum, ah diyorum iyilik yapmanın yollarını arıyorum. Biliyor musun çok güzel şeylere denk geliyor ömrüm. Dahası çok çabalıyorum o güzellikler için. Seninle ilgili olarak, başkalarının ilişkisini kıskanmak değil ama 'bir sürü daha anımız olsaydı babamla' diye tabii ki içimden çokça geçiriyorum. Kaç olsa yetmez ki.Düğünümüzde olan boş sandalyeye seni zihnimde oturttuğum gibi, bir çok anıya da ekliyorum, nasıl olurdu, şöyle dururdu, mutlaka şöyle söylerdi, gibilerinden. Bazen ve çoğu zaman gibiler ağır geliyor, babam olsaydı böyle olmaz, olamazdı cümlesini çok kuruyorum. Belli ki seni çok özlüyorum. Bir de öyle bir özlem ki bu, boşa koysan dolmuyor, dolusundan sen taşıyor. Senin öğretilerin kalbimde, sana kalbimde kocaman yer ayırıyor ve seni durmadan seviyorum, kalbim attıkça. Bu fotoğrafta şu an kızımla oynadığım yaştayım, habersiz, mutlu, heyecanlı ve gülücük dolu, kucağında güvenli. Babasının küçük kızı… Arkaya devrilsem belli ki sen varsın.Evimizde fotoğrafların olduğu konsolda hepimizin fotoğrafı var. Ben ara ara ama mutlaka Eylül Pera'ya seni anlatıyorum, bunu önemsiyorum. Varlığında nasıl severdin ben onu iliklerime kadar öyle hissediyorumki, ah ne mutlu bana. Kuzey yıldızına kadar ışınlandığım ve seni arayıp, sana sarmalanmış olmayı çok istiyorum, sonra kendime sarılıyorum, biliyorumki içimdesin. Şimdilerde hep bir arkanı kollama ve güvenme meselesi hayat. Neyse ki hücrelerim ve öğretiler benimle, sen de yaşamımın içindesin. İyi ki. Sensiz geçen bilmem kaçıncı özel gün, yine seninle, gene seninle. Seni çok seviyorum canikom babişkom. Boynumdan öptün o küçük kızın Oyluş.
Yorum