Sanat Hukuku alanında faaliyet gösteren sevgili Avukat Mustafa Zorbozan ile Sanat Hukuku üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. İyi okumalar dilerim.
- Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?
Öncelikle yazıyı okuyan herkese merhabalar. İsmim Mustafa Zorbozan. 2011 yılına kadar Antalya'da yaşadım ve 2011 yılından itibaren de İstanbul'da yaşamaktayım. 2018 yılında üniversiteden mezun oldum. Üniversitedeki öğrencilik yıllarımda ''Kariyer Hukuk Derneği''nde çeşitli kademelerde 4 sene boyunca görev aldım. Yine arkadaşlarımla ''Law is Love Hukuk Dergisi''ni kurdum ve 2 sene boyunca dergimizin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttüm. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın Gençlik Kamplarında 4 sene Direktörlük görevini yürüterek Anadolu'nun farklı kentlerinden gençlerimizin kişisel ve kültürel gelişimlerine katkı sağlamaya çalıştım. Şimdi ise avukatlık yapmakta ve aynı zamanda kurucusu olduğum ''Sanat Hukuku Enstitüsü''nde Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmekteyim.
- Sizi yönlendiren anlar ve kişiler kimlerdi? Mesleğinizi nasıl seçtiniz, karar anlarınız neler oldular?
Ben hayatım boyunca, çok küçük yaşlardan itibaren dahi adalet ve merhamet duygusuna sahip bir insandım diyebilirim. Bu, kişinin engelleyemediği, içgüdüsel bir şey bana göre. Mahallede misketleri arkadaşlarınla paylaşırken dahi adil olmakla başlayan bir şey. Buradan yola çıkarak 7.-8. Sınıftan itibaren Hukuk Fakültesi'nde okumak istediğime emindim zaten. O yaşlarda dahi herkese söylüyordum bunu, ancak tek bir farkla; üniversiteye başlayana kadar savcı olmak isterdim hep. Ailem de bu kararıma saygı duydular ve daima ellerinden gelen desteği sağladılar. Beni yönlendiren bir an olarak, aldığım bir karar kesinlikle hayatıma yön veren anlardan bir tanesiydi; üniversite ikinci sınıfta bir hukuk derneğinin ekibine dahil olmak. Evet bir hukuk derneğinin ekibine dahil olarak çalışmalarda aktif görev almak, sorumluluk üstlenmek hayatıma yön veren anlardan birisiydi diyebilirim. Çünkü o güne kadar savcı olmak isteyen, avukatlık mesleğine çok yabancı olan biri olarak dernek içerisinde yaptığımız çalışmalarla avukatlık mesleğini, avukatlık mesleğinin farklı yönlerini, alanlarını, ince detaylarını, kısacası her noktasını ayrı ayrı gözlemleme ve tanıma imkânı bularak avukatlık mesleğinin benim karakteristik özelliklerime daha uygun olduğunu fark ettim. Yine 4 senelik dernek tecrübemde hem vizyon anlamında hem network anlamında hem de iletişim noktasında kendime çok şey kattım ve bu da gerek mesleğime başlarken gerek mesleğimi icra ederken benim için pozitif etkiler doğuran bir başka nokta oldu. Bu sebeple bir hukuk derneğinin ekibine katılma kararım hayatıma yön veren anlardandı diyebilirim. Beni yönlendiren kişi olarak ise ''Sanat Hukuku'' alanında uzmanlaşma kararını almam da etkili olan birini söyleyebilirim; Av. Eda Salman. Eda Hanım Sanat Hukuku alanında uzmanlaşmış, bu alanda çok uzun yıllardır faaliyet gösteren ve öğrencilik yıllarımdan itibaren bu alanı tanımamı sağlayan kişiydi ve bugün geldiğimiz noktada bu alanda faaliyet göstermemde hayatıma yön veren ve bu kararı almamda etkili olan kişi olduğunu söyleyebilirim.
- Hukukçu olarak sektör içinde hangi mesleği seçeceğinize nasıl karar verdiniz?
Esasen çok küçük yaşlardan itibaren savcı olmak isterdim hep. Ancak daha sonra üniversite yıllarımda yaptığım çalışmalarla avukatlık mesleğini daha yakından tanıma ve gözlemleme imkânı buldum. Gerek avukatlık mesleğindeki farklı alanları gerek farklı tip hukuk bürolarını gerekse de meslek büyüklerimizi bizzat tanıyarak bu mesleği en ince detaylarına kadar tanımaya çalıştım. Bunun bir sonucu olarak da avukatlık mesleğinin kendi karakteristik özelliklerime daha uygun olduğunu gördüm ve avukat olmaya karar verdim. Bu kararımın arkasındaki başlıca sebepler ise hem avukatlık mesleğinin hakimlik-savcılık mesleğine göre daha serbest ve bağımsız bir konumda olması hem de hakkı savunmanın kıymeti diyebilirim. Çünkü adil bir dünya düzeni isteyen biri olarak bu düzene katkı sağlayabilirsem, bir kişinin dahi haklarını savunur ve koruyabilirsem yaşamımı daha anlamlı kılabilirim diye düşündüm hep. Hakimlik-savcılık mesleğine de sonsuz saygım var tabii ki, ancak hâkim karar veren, avukat ise karar verdiren taraftır.Bana göre karar verdirmek, karar vermekten çok daha anlamlı ve değerli, bu yüzden avukatlık mesleğini seçtim diyebilirim.
- Sanat hukuku nedir, neden bu alanda çalışmalar yürütmeyi seçtiniz kısaca bahseder misiniz?
Sanat hukuku, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun kapsadığı tüm konu başlıklarını içeren hukuk dalı diyebiliriz. Bu alan sanat eserlerinin ve eser sahiplerinin, bağlantılı hak sahiplerinin (yapımcı, icracı sanatçı) hak ve menfaatlerini düzenleyen, koruma altına alan bir alan olarak tanımlanabilir. Ben ise zaten kendi özel hayatımda tiyatro, sinema, müzikle iç içe olan hem bu alanlarda çalışmalar yapmış hem de izleyici ve dinleyici olarak keyifle takip eden biriyim. Aynı zamanda bu sektörler de çalışan birçok arkadaşım da var. Mesleğe başlarken de kendime bir uzmanlık alanı seçmem gerektiğinde oturup etraflıca düşündüm ve farklı bir şey ortaya koymam gerektiğini, aynı zamanda yaptığım işten keyif alıyor olmam gerektiğine karar verdim. Bu noktada da öğrencilik yıllarımda ilk olarak şu an yanında çalıştığım ve bu alandaki tecrübelerinden istifade etme imkanı bulduğum Av. Eda Salman sayesinde tanıdığım bu alanın hem keyif alabileceğim hem de verimli olabileceğim, hukuki ihtiyaçların ve konu başlıklarının yoğun bir alan olduğuna kanaat getirerek Sanat Hukuku alanında uzmanlaşmaya karar verdim.
- Sanat hukuku çerçevesinde gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerden bahseder misiniz?
Ben avukat olarak mesleğimi Sanat Hukuku alanında icra ettiğim gibi, Sanat Hukuku alanında mesleğimle bağlantılı olarak yürüttüğüm farklı faaliyetler de var. Bunlardan en önemlisi Sanat Hukuku Enstitüsü ile yürüttüğümüz faaliyetler diyebilirim. Sanat Hukuku Enstitüsü'nün kuruluşu, Sanat Hukuku alanında uzmanlaşmaya karar verdikten kısa bir süre sonra aslında bu alanda uzmanlaşmak isteyen bir hukukçunun alanı tanıma ve kendini geliştirme imkanının çok kısıtlı olduğunu fark etmemle başlayan, yine sanat camiası ile hukuk dünyası arasında bir kopukluk olduğunu ve bu kopukluğu giderecek bir köprüye ihtiyaç olduğunu tespit etmemle başlayan bir süreçti. Bu tespitleri yaptıktan sonra Sanat Hukuku alanında faaliyet gösteren bir avukat olarak bu alanda çalışmak isteyen hukukçu arkadaşlarımla sanatçı arkadaşlarımı bir araya getirerek, hem bu alanda uzmanlaşmak isteyen hukukçulara eğitim ve network imkânı sunmak hem de sanat camiası ile hukukçular arasında bir köprü niteliği taşıyarak sektörün hukuki sorunlarının asgari düzeye indirilmesine, sanatçıların ve sanat eserlerinin hukuki hak ve menfaatlerinin daha etkin bir şekilde korunmasını sağlamak amacıyla Sanat Hukuku Enstitüsü'nü kurduk. Burada Law&Art Academy programımız kapsamında Sanat Hukuku'nun kapsadığı tüm konu başlıkları ile ilgili olarak sertifikalı eğitimler seminerler konferanslar düzenleyerek ve bu sayede bu alanda uzmanlaşmak isteyen hukukçulara kendilerini geliştirme imkânı sunarak Sanat Hukuku alanında uzmanlaşmış nitelikli hukukçu sayısının artmasına katkı sağlamayı arzuluyoruz. Yine Law&Art Talks ve Workshop&Atölye çalışmalarımızla sanat dünyasının başarılı ve tecrübeli isimlerini konuk ederek gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerle amatör veya profesyonel sanatlarını icra eden sanatçıların kendi alanlarında tecrübeli ve başarılı isimlerle bir araya gelerek kendilerini geliştirmelerine imkân sağlamaya çalışıyoruz. Bunun yanı sıra ve en önemlisi, sanatın farklı alanlarında kurulmuş dernekler, vakıflar ve meslek birlikleri ile görüşerek ortak çalışma planları oluşturuyor, sanatçıların, eser sahiplerinin kendi hak ve menfaatleri ile ilgili olarak bilinçlenmesini, bilgilenmesini sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki sanat dünyasındaki hukuki ihtilafların ve hak ihlallerinin asgari düzeye indirilmesinde bu alanda uzmanlaşmış hukukçuların fazla olmasının önemi olduğu kadar camianın paydaşlarının kendi hak ve menfaatleri ile ilgili bilgi sahibi olması da son derece önemli. Bu sebeple hem hukukçulara hem de sanatçılara yönelik faaliyetler icra ederek her iki camiaya da katkı sağlamaya çalışıyoruz. Yine Sanat Hukuku Enstitüsü faaliyetlerimizin yanı sıra üniversitelerin hukuk kulüplerinden arkadaşlarımızın da davetleri oluyor ve yoğun iş temposunun içerisinde zaman yaratarak mutlaka bu davetlere iştirak etmeye, öğrenci arkadaşlarımızın yanında olmaya çalışıyoruz.
- Avukatlık dışında da faaliyetlerde bulunuyorsunuz ve bunları hukukla birleştiriyorsunuz. Yoğun iş temposu içerisinde bununla nasıl başa çıkabiliyorsunuz?
Hem mesleğimi icra ederek avukatlık yapmak hem de Sanat Hukuku Enstitüsü ile çalışmalarıma devam etmek her ne kadar kayda değer bir yoğunluk oluştursa ve kimi zamanlarda kendime vakit ayırmamın önüne geçse de yaptığım çalışmaların insanlara katkı sağladığı görüyorum ve bu da sanırım beni tatmin eden, bana enerji veren nokta oluyor diyebilirim. Çünkü yaşamın kendisi zaten boş beyaz bir sayfadır ve bence önemli olan hayatta olduğunuz sürece o beyaz boş sayfayı ne kadar doldurduğunuz ve ne kadar iz bırakabildiğinizdir. Boş beyaz bir sayfa ile gelip boş beyaz bir sayfa ile bu hayattan ayrıldıktan sonra arada geçen sürenin adına "yaşam" demenin çok da bir anlamı yok bana göre. Bu yüzden insanların hayatlarına dokunabilmek, onlara katkı sağlamak bana güç ve mutluluk veriyor ve bende enerjimi buradan sağlıyorum diyebilirim.
- Üniversite yıllarına geri dönecek olsanız neyi farklı yaparsınız?
Üniversite yıllarıma geri dönecek olsam kendime daha fazla vakit ayırır, yurt dışını gezip görmeye, farklı kültürleri tanımaya vakit ayırmaya çalışırdım. Zaten Hukuk Fakültesi başlı başına yılın büyük bir kısmını alan ve yoğun bir ders temposu içinde geçen bir bölüm iken bir de okul dışında yaptığım faaliyetler eklenince kendime zaman ayırma noktasında biraz eksik kaldım ve bunun pişmanlığını içten içe yaşıyorum diyebilirim. Bu sebeple üniversite yıllarıma geri dönecek olsam kesinlikle kendime daha çok vakit ayırırdım.
- Hukuk fakültesi öğrencilerine ve genç meslektaşlarınıza verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Ben her şeyden önce avukatlık mesleğinde özellikle içerisinde bulunduğumuz dönem ve şartlarda uzmanlaşmanın çok önemli olduğunu avukatlık yapmak isteyen her hukukçunun avukatlık mesleğinin farklı alanlarını tanıyarak kendisine en uygun ve en çok keyif alacağı alanı belirlemesi ve bu alanda uzmanlaşması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü artan hukukçu sayısı beraberinde bunu zorunlu kılıyor. Kaldı ki hiç tanınmayan ve bilinmeyen birçok alan var avukatlık mesleğinde. O yüzden özellikle hukuk fakültesinde öğrenimi devam eden arkadaşlarıma şunu söyleyebilirim; yalnızca üniversite de aldığınız eğitime bağlı kalmayın, üniversite dışı etkinliklere katılarak kendinize en uygun mesleği ve en uygun alanı seçin, ne yapmak istediğinize karar verin. Çünkü bu karar gelecek 30-40 yılınızı etkileyebilecek bir karar oluyor. Tabi bunları yaparken kendinize vakit ayırmayı, sosyal anlamda da kendinizi geliştirmeyi ihmal etmeyin. Çünkü sosyal anlamda da kendinizi ne kadar geliştirirseniz avukatlık mesleğini yaparken bu sizi iletişim anlamında bir adım öne çıkaracaktır. Bu sebeple iletişiminizi güçlü tutarak ve kendinize bir alan belirleyip bu alanda uzmanlaşarak nitelikli ve kaliteli bir meslek hayatı edinebileceğinize inanıyorum.
Yorum