Duygusal zekanın iş ve özel yaşantımızda ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Peki duygusal zekayı geliştirmek mümkün mü, daha da önemlisi, nasıl mümkün?
Kendinin ve başkalarının duygularını fark etme, tanıma ve yönetme becerisi olarak tanımlanan duygusal zeka hakkında, literatüre geçişi olan 1990 yılından itibaren, 3000'den fazla akademik ve bilimsel makale yayınlanmıştır. Yapılan meta analizler sonucunda da duygusal zekanın genetik altyapıdan etkilenen, çocukluktan itibaren şekillenmeye başlayan ve zaman içinde değişimlere uğrayan bir olgu olduğu görülmüştür. Yani duygusal zeka; zaman, sabır ve eforla azımsanmayacak bir seviyede geliştirilebilir. Bu gelişimi sağlamak için ise farklı yöntemler kullanılabilir.
Goleman'a göre duygusal zekanın dört ana başlığı vardır: bireysel farkındalık, bireysel kontrol, sosyal farkındalık ve ilişki yönetimi. Duygusal zekanın yüksekliği ise, elementlerin tamamının dengeli ve uyumlu bir biçimde güçlenmesiyle sağlanabilir. Dolayısıyla duygusal zekanın gelişimi, bireyin kendi güç ve zayıflıklarının farkındalığından başlamalıdır.
Duygusal zekanın hangi yönlerini geliştirmemiz gerektiği konusunda kullanılabilecek yöntemlerden biri kişilik değerlendirme testleridir. Bu aşamada Mayer, Salovey, Caruso ve Yale Üniversitesi ortaklığında oluşturulan Duygusal Zeka Testi (MSCEIT) ya da Goleman ve Korn Ferry Hay Group iş birliğiyle geliştirilen Duygusal ve Sosyal Yetkinlik Envanteri (ESCI) kullanılabilir. Uygulanabilecek bir diğer yöntem ise çevrenizdeki insanlardan geribildirim almaktır. Çevrenizdekilerden dürüst, objektif ve detaylı geribildirimler edinerek insanların sizi nasıl değerlendirdiğini anlayabilir ve bu değerlendirmeyi kendinizi nasıl gördüğünüzle karşılaştırıp bireysel farkındalığınızı arttırabilirsiniz. Bahsi geçen testler ve geribildirimler sayesinde kişi, duygusal zekanın hangi yönlerinde güçlü ve zayıf olduğunun farkına vararak zayıf yönlerini güçlendirmek için çalışabilir.
Duygusal zeka gelişiminin ilk adımlarından biri, kişinin kendi duygularının ne olduğunu tanımlaması ve bu duyguları ne kadar yoğun hissettiğinin farkında olmasıdır. Ekman'a göre altı (öfke, tiksinme, korku, mutluluk, üzüntü, hayret), Plutchik'e göre ise sekiz (sevinç, üzüntü, öfke, korku, güven, iğrenme, hayret, beklenti) temel duygu mevcuttur. Birey, duygularını bu temel kavramlara göre isimlendirerek, hem ne hissettiğinin farkına varır, hem de bu farkındalık sayesinde yaşadığı deneyimi nasıl değerlendireceğini ve deneyimine vereceği duygusal tepkileri yönetebilir.
Kendi duygularının farkına varan ve tanımlayabilen kişi, başkalarının duygularını da daha iyi anlamaya ve onlarla empati kurmaya başlar. Bu noktada bireyin çevresindeki insanlarla sıklıkla iletişim içinde olması, yakın ilişkiler kurması ve karşılık beklemeden paylaşımda bulunması, karşısındakilerin duygusal ihtiyaçları, motivasyon kaynakları ve davranış biçimlerini anlaması konusunda faydalı olacaktır. Bu da kişinin, başkalarıyla ilişkilerini sağlıklı bir biçimde yönetmesine yardımcı olacaktır.
Duygusal zeka gelişimi için önerilen metotlardan biri de koçluktur. Araştırmalar, güvenilir ve yetkin koçlarla çalışıldığında, duygusal zekada %25'e yakın gelişmenin sağlanabileceğini göstermektedir. Duygusal zekanın stres yönetimi kısmında bu oran %35'e çıkarken, kişiler arası ilişkiler bölümünde ise %50'ye kadar çıkabilmektedir. Üstelik koçluk süreci sonunda mutluluk seviyesi artışı, fiziksel ve psikolojik sağlık düzelmesi, sosyal ve özel ilişkilerin gelişmesi ve stres azalması da gözlemlenmektedir.
Elbette duygusal zeka gelişimi, kişilik testi veya koçluk olmadan da gerçekleştirilebilir. Buradaki öncelikli yöntem duygusal zeka ile ilgili bilimsel, akademik ve güvenilir kaynaklara başvurmak olmalıdır. Bu sayede konu hakkındaki teorik bilgilerin önemli bir kısmına hakim olmak ve bu bilgiler ışığında daha bilinçli değerlendirmeler yapmak mümkün olacaktır.
Pratiğe geçtiğimizde ise, günlük hayatta nelerin bizi duygusal olarak harekete geçirdiğini ve bu durumlardaki tepkilerimizi gözlemlemek kendimizi tanımamız anlamında faydalı olacaktır. Bu gözlemler sonucunda çevremizdeki uyarıcıların farkına varabilir ve hangi koşul ve durumlarda bu uyarıcılara ne kadar maruz kaldığımızı anlayabiliriz. Aynı zamanda, bu uyarıcılara verdiğimiz tepki seviyesini de algılayabiliriz. Bu farkındalık ışığında maruz kaldığımız uyarıcılara tepkimizi hemen göstermek yerine durup-düşünüp, sonrasında davranışa geçebiliriz. Alternatif olarak da bizi negatif etkileyen uyarıcıların bulunduğu ortamlarda daha dikkatli davranabilir veya o ortamlarda bulunmamayı seçebiliriz. Bahsi geçen davranış değişiklikleri ilk aşamada yüzeysel gözükse ve duygularımızı törpülemese de, tekrarlanarak alışkanlığa dönüştürüldüğünde, duygularımızı ve duygusal reaksiyonlarımızı dengeleyecektir. Burada önemli olan, kendi duygularımızın farkında olduğumuz kadar, başkalarının duygularımızla verdiğimiz tepkileri nasıl deneyimlediğinin de farkında olmamızdır.
Duygusal zeka konusunda istenilen farkındalık ve kontrol aşamasına ulaşmak elbette zaman ve çaba gerektirecektir. Burada hedef bireyin kişiliğinin değişiminden ziyade, verimsiz ve zararlı davranışları, verimli ve uyumlu alışkanlıklarla değiştirerek hem kendisi hakkındaki algısını, hem de başkalarının birey hakkındaki algısını pozitif anlamda geliştirmektir. Bu davranışlar alışkanlığa dönüştüğünde ise duygusal zeka gelişiminde hedeflenen noktaya varılması kolaylaşacaktır.
Kaynakça
Chamorro-Premuzic, T. (2013) Can You Really Improve Your Emotional Intelligence?, Harvard Business Review
Chamorro-Premuzic, T. (2017) How to Boost Your (and Others') Emotional Intelligence, Harvard Business Review
Chang, H-h. (2016) Three Practices to Develop Your Emotional Intelligence, Forbes
Goleman, D. & Boyatzis, R. E. (2017) Emotional Intelligence Has 12 Elements. Which Do You Need to Work On? Harvard Business Review
Yorum