Yolun Yarısı: Mine Öktem

    AE3A94DB-555D-4442-9F12-44ED4BE84A9_20250507-215710_1

    Bize hep "Okuyun!" derdi. "Siz okumak zorundasınız. Kendi ayaklarınızın üzerinde durmalısınız. Kız çocukları okumalı…“

    Saniye Öktem

    Değerli annelerimizden Mine Öktem’in hikayesini anlatan kızı sevgili Saniye Öktem’e teşekkür ederiz.

    Kadınların hikayelerini paylaşan, "Deneyim paylaşınca güzeldir." inancıyla çalışan BinYaprak ailesi olarak, 29 Ekim'de BinYaprak Hikaye Hasadı Hareketini başlattık. Cumhuriyetimizin 2. yüzyılına kadınların hikayelerini hediye etmek için çıktığımız Hikaye Hasadına, sevgili kız kardeşlerimizin hikayelerini yayınlayarak devam ediyoruz. Ülkemizin her köşesinde anlatacak çok şeyi olan güçlü ve başarılı kadınlarımız var; bu yazıda olduğu gibi, kız kardeşlerimizin hayat hikayelerini, deneyimlerini, bilgeliğini, ilhamını ve hayat enerjisini dijitale taşıyıp, sözleri ve yaşadıklarıyla bıraktığı izlerini binlerle paylaşmak istiyoruz. 


    10 yaşlarındaydım. Yine bir Anneler Günü yaklaşıyordu ve bir kompozisyon yarışması duyurulmuştu. Annem, her zamanki gibi katılmam için beni teşvik etmişti. O yıllar, annemin hain hastalığının yeni yeni kendini gösterdiği ve hem fiziksel hem de zihinsel olarak onu fazlasıyla yorduğu zamanlardı. Ben ve kız kardeşim ise bu hastalıktan ne kadar az bahsedersek, onun etkisinin o kadar azalacağına inanmıştık. Bu yüzden, annemi anlattığım kompozisyonda hastalığından hiç söz etmemiştim. Annem kompozisyonu okuduğunda, hastalığının artık hayatımızın bir parçası olduğunu ve eğer bundan bahsetmezsem yazının eksik kalacağını söylemişti. Birlikte, son paragrafa hastalığına rağmen asla pes etmediğini anlatan bir bölüm eklemiştik. Ve o kompozisyonla dereceye girip ödül kazanmıştım.

    Bugün annemi anlatmak için bilgisayarın başına oturduğumda, tam da o günü hatırladım. Ancak iki önemli farkla: Bu defa kâğıt kalemin yerini laptopum, annemin hastalığından bahsetmekten korkan 10 yaşındaki halimin yerini ise onu ve mücadelesini her zamankinden daha çok anlatmak isteyen 35 yaşındaki ben aldı.

    Annem, Malatya'da köklü bir ailenin üçüncü ve en küçük çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Ailesine çok bağlı, okumaya tutkuyla bağlı bir kız çocuğuydu. Kardeşlerinin aksine üniversite eğitimi almıştı. 1980'ler Ankara'sında, dönemin siyasi çalkantılarına denk gelen heyecanlı üniversite hayatını her zaman gururla anlatırdı. Eğitiminin ardından Malatya'ya dönmüş, yaşıtlarına göre geç sayılabilecek bir yaşta memur olan babamla evlenmiş ve böylece memuriyet hayatı başlamıştı. Ailesinden ve memleketinden uzak kalmak onu yıpratmış olsa da hep bir çocuğu olsun istemişti. Ancak yedi yıl boyunca çocuğu olmamıştı.

    Yedi yılın sonunda önce beni, bir yıl sonra da kız kardeşimi kucağına almıştı. "Ben hep kız çocuğu isterdim, iyi ki iki kızım oldu," derdi. Tüm hayatını bu iki kıza adamaya yemin etmişti. Ta ki hastalık yakasına yapışana kadar…

    Hikâye Hasadı'nın diğer öykülerinde birbirinden başarılı Türk kadınlarının hayatlarını dinlediğimde büyülenmiştim ve ben de annemi anlatmak istedim. Üniversite eğitimi almasına rağmen, bunu bir kenara bırakıp hayatını çocuklarına adayan ve hastalığı sebebiyle pek çok zorlukla mücadele eden annem, acaba başarılı sayılır mıydı? Sonra da şu soruyu sordum kendime: Başarı nedir ki? Bence başarı, mücadele etmektir. Ve bu, annemin bana çocukluğumdan beri en iyi öğrettiği şeydi. Bu yüzden, onun nasıl başarılı bir anne olduğunu anlatmaya karar verdim.

    Annemin, sayısını bilmediğim kadar çok kitapla dolu dev bir kütüphanesi vardı. Küçükken "Annem bu kitapların hepsini nasıl okumuş?" diye düşünürdüm. Edebiyatı ve şiiri çok severdi. Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Yahya Kemal… En sevdiği şiirlerden biri Cahit Sıtkı'nın Otuz Beş Yaş şiiriydi:

    "Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
    Dante gibi ortasındayız ömrün…"

    Ben, 35 yaşımda, yolun yarısında kaybettim annemi. 35 yaş, onun için yolun yarısı bile olamamıştı; yolculuğu çok kısa sürmüştü anneciğimin.

    Bize hep "Okuyun!" derdi. "Siz okumak zorundasınız. Kendi ayaklarınızın üzerinde durmalısınız. Kız çocukları okumalı…" Hastalığın getirdiği tüm zorluklara rağmen, eğitim hayatımızda elini üzerimizden hiç çekmedi. Sadece bizim değil, çevremizdeki ihtiyaç sahibi pek çok kız öğrencinin de yanında oldu. Sayısını hatırlamadığım kadar öğrencinin elinden tuttu. Kimi zaman kitaplarını aldı, kimi zaman dershaneleri için burs buldu, kimi zaman kurslara gönderip onlara yeni hobiler kazandırdı. "Kız çocukları okumalı," derdi hep…

    Annemin bu çabasının ve yaptıklarının gerçek değerini, cenazesinde onun hayatlarına dokunduğu insanlar anlatınca anladım. Onunla ilgili güzel anılarını paylaşan dostları, şimdi kariyer yolculuklarında harikalar yaratan ve zamanında onun elinden tuttuğu öğrenciler…

    Annemin mücadeleci ruhundan aldığımız güç sayesinde, ben erkek egemen inşaat sektöründe başarılı bir kariyer inşa ettim, kız kardeşim ise akademik olarak saygın bir yolculuk yürüdü. Ne olursa olsun kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı, bir zorlukla karşılaştığımızda vazgeçmek yerine mücadele etmeyi ondan öğrendik.

    Üç ay önce, yorgun bir beden ve zihnin ardından aramızdan ayrıldı. Bu, onsuz geçireceğimiz ilk Anneler Günü. Yokluğun hâlâ her hücremizde hissedilse de, şu an huzur içinde olduğunu biliyorum annem. İyi ki bizim annemiz oldun. Işıklar içinde uyu…

     

    Yorum

    Yorumlar herkese açık kullanıcılar tarafından kullanılamaz.Yorum görüntülemek/eklemek için lütfen önce giriş yapın.

    BinYaprak; iş hayatına atılmaya hazırlanan farklı coğrafyalardaki üniversiteli kadınla, çalışan kadının ilham, tecrübe ve iş fırsatlarını paylaştıkları, çalışan kadının dijital kız kardeşlik çemberi.

    © 2025 BinYaprak. Tüm Hakları Saklıdır.
    Bir TurkishWIN girişimidir.