Sen gerçekten istedikçe ve çabaladıkça her zorluk aşılır. İngilizce öğrenmek için gittiğim Work&Travel tecrübem de bu düşünceyle başladı. Ayrıntılar yazımda!
Üniversite okurken benim daha farklı şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. Ben kendimi aşamazsam, mücadele etmezsem mutsuz oluyorum. Bunun yolu da ingilizce öğrenmekten geçiyordu. Bir gün karar verdim ve babamı aradım. "Baba ben Amerika'ya gidiyorum" dedim. Babam kabul etti, artık bana ve azmime güveniyordu. Hemen araştırmalar yaparak başvurumu yaptım ve sıra vize almaya gelmişti. En zor an o andı benim için. Çünkü İngilizcem "My name is Fatma. I'm from Turkey"den öteye gitmiyordu. Korktuğum gibi olmadı, görevli adımı, nereli olduğumu ve muhtemelen Kars hakkında bir kaç soru sordu. Sadece Kars'ı anladım:) Gerisi hakkında hala bir fikrim yok. Ben de o an ne desem diye düşünürken bir anda 'Kars soğuktur' anlamına gelen "Kars is cold" dedim ve üşüyormuşum gibi bir hareket yaptım görevlinin çok hoşuna gitti. Güldü ve ortalamam da iyi olduğu için vizeyi kaptım.
Amerika'ya gitme zamanı nihayet geldi çattı. Maryland'a gidip orada bir fast-food restoranında çalışacaktım. Tabi ki her ayrıntısı ve macerasını anlatmaya ne zaman ne ne de sayfalar yeter. Üstelik ilk kez yurdışına çıkıyordum. Benim için hayatımda yaptığım en büyük çılgınlıktı sıfır İngilizce ile Amerika'ya gitmek. İngilizcem iyi olmadığı için restoranın mutfak bölümünde çalışıyordum. Aslında bu kötü bir şey çünkü orada amaç çalışmak değil, İngilizce öğrenmek. Bir yandan hayatı devam ettirmek için paraya da ihtiyaç var tabi ki ama böyle ben İngilizce öğrenemeyeceğimin farkına vardım. Burada önemli bir dipnot vermek istiyorum: Work&Travel profesyonel İngilizce öğrenme amacı olmamalı çünkü bu programla daha çok eğlence parklarında, restoranlarda, otellerde çalışıldığı için daha çok gündelik dil gelişir. Benim tavsiyem çalışıp boş zamanlarınızda da dil kursuna gitmeniz olur. Sonuç olarak mutfakta çalışarak İngilizce öğrenmeyi beklemedim olmazdı da zaten. Hemen başka bir iş daha aramaya başladım, orada çalışma saatlerimiz az ve hafta sonlarımız da tatildi.
Yakın yerde başka bir restoran daha vardı oraya başvurdum. Başvurdum dediğime bakmayın elimdeki sözlüğe baka baka derdimi anlatmaya çalıştım, o da sözlüğü alıp oradan eleman ihtiyacı olmadığını anlatmaya çalıştı. Tabi ki vazgeçmedim, 10 gün boyunca her gün aynı talep ile gittim. Restoran sahibi artık sözlükten de anlamadığımı düşünüp Google Translate ile yazıyordu eleman ihtiyacı olmadığını sonunda ise pes edip beni işe almayı kabul etti. İnanamayacaksın biliyorum ama beni kasiyer yaptı. Ben dahil tüm elemanlar çok şaşırdık. Nasıl yapacağım diye telaşa kapılırken hemen kriz yönetimim devreye girdi. Gelen müşteriyi anlamayınca menünün numarasını soruyordum ve yabancı öğrenci olduğumu anlatmaya çalışıyordum. Artık çözmüştüm işi ve çoğu müşteri hikayemi dinlemeye geliyordu. Bilmediğim bir kelimeyi gördüğümde hemen soruyordum ve açıklıyorlardı. Anlamazsam resmini çiziyorlardı. Düşünebiliyor musun büyük, küçük, genç, yaşlı demeden herkese soruyordum ve karşımda inanılmaz bir sabır vardı. Hoşlarına gidiyordu Türkiye'den tek başına öğrenci olarak gelen ve mücadele eden kızın azmi.
3 ay sonunda hem kendime, hem cüzdanıma, hem de İngilizceme çok şey katarak döndüm Türkiye'ye. Yani biraz çaba, biraz uğraşma ile her zorluk aşılabilir. Yeter ki karşınızdaki sizde o isteği görsün. O zaman zaten her şey biraz daha kolaylaşıyor. Ben mücadele etmeseydim kazanımım olur muydu? Aklındaysa ve kararsızsan artık gitme vaktin gelmiş demektir. Fatma yaptıysa sen de yaparsın!
Bu yazı BinYaprak misafir yazarları Fatma B. Aymaz tarafından yazılmıştır. Teşekkürler Fatma!
2023 BinYaprak. Tüm hakları saklıdır. Bir TurkishWIN girişimidir
Yorum