Bu günlerde kendime daha şefkatli bakıp tüm yaptıklarımı düşünürken omzuma elimi koyup "sen neymişsin" dediğimi daha çok duyuyorum.
45'likten uzun çalara yol alırken hayatımı gözden geçirmeye başladım. CIYO'nun taçlandırdığı kendimle uğraşma sürecim son 10 yıldır zaten belli bir hızda devam ediyordu. Bu dönemde fark ediyorum ki, süreçte en büyük eleştirmenim ve beni dövenim ben olmuşum. Bu günlerde kendime daha şefkatli bakıp tüm yaptıklarımı düşünürken omzuma elimi koyup "sen neymişsin" dediğimi daha çok duyuyorum.
Hayatın bizi durmaya zorladığı bu günlerde, kendime dönüp bir gözden geçirdiğimde, yapmaya çalıştığımın, en dipte bir yerlerde idealize ettiğim kendime ulaşmaya çalışmak olduğunu gözlemlemeye başladım. Her gözlem yeni sorular getiriyor.
İdealize ettiğim ben kim? Ben, ben olmadan idealize ettiğime nasıl ulaşırım ki?
Her soru cevabını da barındırıyor…
Önce özümü görmeli, yetişkin halimle onu kucaklamalı ve kendimi kabul etmeliyim. Kolay mı? Tabi ki zor ama bunu yapmadığım sürece o küçük kız çocuğu bir şekilde çıkıp "nanik, nanik, ben buradayım" deyiveriyor. Ve bir yerden başlamak gerek...
İşte bu anlar benim için kutsal hediyeler, o anda durup o çocuğu duymak ve o çocuk halimin ihtiyacına eğilmek bugünlerde en büyük meşgalem… Bunu yaptıkça aslında idealize ettiğim ben de dönüşüyor, bazı tarafları kendiliğinden düşüyor, bazı yeni keşifler oluyor…
Şu dönem işlerin evden yürütüldüğü zamanları yaşıyoruz ve sadece görüntü ve sesle çalışmanın benim için kolay olduğunu düşüyordum. Daha önce çok kereler bölgesel veya global işlerde bu şekilde çalışmıştım. Ancak evde de kalma zorunluğu ve dönemin getirdikleri ile kendimi sürekli hüzünlü veya sinirli bulmaya başladım. Bu iki duygunun bir döngüsü olduğunu da fark edince işte kutsal an kendini gösterdi. DURDUM, hüzün nerede kendini gösteriyor, ne oluyor da ben hüzünleniyorum veya ne oluyor da ben sinirleniyorum?
Bu sorulara cevap vermenin en kolay ve en güzel yolu ise defterim ve kalemim… Sadece düşünerek bunlara çözüm zihinden geliyor ama eğer zihninizi bir defter ve kalem ile oyalarsanız işte o zaman duygular ve bedenimde olan izdüşümleri devreye giriyor. Kalemi, defteri elime alınca zihin düşünmeye devam ederken bedenin bilgeliği, kâğıda başka şeyler aktarıyor. Her yaptığımda bedenin bilgeliğine hayran kalıyorum. Sadece yazın, okumadan ne akıyorsa o kâğıda aksın…
Kâğıda dönüp şahit konumunda okuduğunuzda siz de şaşıracaksınız…
Ben ne mi buldum, aslında bağlantıda olma ve birlikte çalıştığım insanlarla iş dışında "geyik" yapmanın ve sosyalleşmenin benim için ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ve kendi oyuncu, muzip kız çocuğu halimi yeniden keşfettim. O küçük kız bana aslında bu ihtiyacımı ne kadar bastırdığımı ve hayatı ihtiyacı olduğundan daha ciddiye aldığımı gösterdi. Yanlış anlamayın, işimi savsaklamıyorum ama o muzip çocuğa hayatımda alan açıyorum. Çocuklarımla oynuyorum, arkadaşlarımın yarattığı güvenli alanlarda muzipleşiyorum…
Deneyin, bakalım sizin içinizdeki küçük kız size neler söyleyecek…
Daha detay bilgi isterseniz Sanatçının Yolu - Julia Cameron kitabını tavsiye edebilirim.
İrem Özbalyalı - CIYO Program Lideri
2023 BinYaprak. Tüm hakları saklıdır. Bir TurkishWIN girişimidir
Yorum