İstemenin, almanın gücü ve paylaşımın büyüsüyle zenginleşen hayatı keşfetmek üzerine...
Hayat yolculuğunda kendi gücü, kimliği ve öz benliği ile var olmaya çalışan savaşçı kadınlar için bu yazım…
Ben de sizlerden biri idim bir zamanlar: Ta çocukluğumdan beri yere düştüm mü hemen "Bir şey olmadı" diye ayağa kalkan, kendi işini her zaman kendi halletmeye çalışan, kendi kapısını kendi açan, kolileri kendi taşıyan, iş hayatında sonradan borçlu kalmamak için her işini kendi çözen, talep ve rica nedir pek bilmeyen; bunun yanında ne zaman benden yardım isteyen biri olsa ona el uzatan, kendimden verme pahasına koşa koşa olanı, olmayanı paylaşan... Zorlandığım konularda tek başıma yol almaya çalışırken sonunda gelen başarının tek başına kutlama hazzını yaşamak istemekten midir, kendimde sınırsız güç ve enerji var zannettiğimden midir, yoksa "Yardım istediğimde sonrasında borçlu kalmayayım" kaygısından mıdır bilmem, 30-35'lerime kadar hayatta hep kendim yapmaya, uğraşmaya, öğrenmeye ve kimseden destek almadan ama hep vererek yürümeye çalıştım. Aferin bana (!) :)
Gerek büyürken heybeme topladığım 'öğrenilmişliklerimin', gerek bilerek ya da bilmeyerek kendime rol model aldığım savaşçı 'kadın' figürlerinin bendeki izdüşümlerinin, gerekse kendi 'ego'mun bana oynadığı bu oyunun sonucunda; aslında hayatta güçlü olmak veya kalmak uğruna kendimi, dişil enerjimi ve vermek kadar alarak çoğalmayı nasıl unuttuğumu ancak sonradan fark edebildim.
Yıllar sonra anladım ki verirken sahip olduğum cesareti, bolluğu, cömertliği ve bonkörlüğü alırken pek cimri kullanmışım; eril enerjide, güç zannettiğim o varlığı korumaya çalışırken kendimi başkalarının cömertliğinden, paylaşımından ne kadar mahrum bırakmışım ve en önemlisi kendi özümden ne kadar uzaklaşmışım. Aynı şekilde başkalarının bana el vererek yaşayacağı mutluluk, tatmin, keyif ve paylaşımdan onları da mahrum bırakmışım.
Dişi demek, yaratan, doğuran, ve alandır. Aldığını büyüten, besleyen, koruyan ve daha fazlasıyla evrene bırakandır. Biz ne zaman almayı unuttuk, o zaman daha bencilleştik, yalnızlaştık belki kendimizdekini de tüketmeye başladık. Halbuki hayatın anlamı paylaşmak, alarak ve vererek çoğaltmak ve var olmaktır. Tıpkı bizi hayata bağlayan en doğal döngü olan 'nefes' gibi…
Bana bunu en vurucu fark ettiren anlardan biri kariyerimin başında, çok zorlandığım bir işte yöneticimin odasına gidip: "Ben galiba bu işi beceremiyorum" dediğim anda aldığım, suratıma tokat gibi vuran o cevaptı: "Sen hiç benden (yardım) istemedin ki?". Ne diyeceğimi bilemedim ve o an ilk içsel mesajı almıştım: "Her zaman ayakta dimdik durmak ve tek başına yapmak zorunda değilsin Burcu; istediğin zaman sana el uzatacak birçok kimse var ve kırılganlık genel zannın aksine bir zayıflık değil, bir güç.". O zaman bende ilk şimşekler çaktı, ancak esas aydınlanmam CIYO (Coming Into Your Own)'a ilk katıldığım zaman ve sonraki süreçte oldu. Benzer bir farkındalık anı için var mısınız siz de CIYO'da da kullandığımız şu soruları benimle cevaplamaya?
1. Hayatınızda size güven sağlayan, kendinizi güvende hissettiğiniz yerler nereler?
2. Sizi kimler korur, kollar, kucaklar?
3. Siz kimi korur, kollar ve kucaklar ve güven ortamı sağlarsınız?
Cevapladınız mı? Güzel. Bunları cevaplamak size nasıl geldi? Peki cevaplarınıza baktığınızda liste 2. soru için mi yoksa 3. soru için mi daha uzun? Yazdıklarınız size ne söylüyor? Hayatınızda paylaşıma, almaya ve kırılganlığa ne kadar açıksınız? Siz verirken ne kadarını isteyebiliyor ya da alabiliyorsunuz? İçinizdeki dişiye, ne kadar yer açıyorsunuz?
Hiçbir zaman geç değil ve değişim belki en kolay küçük adımlarla başlayabilir. Var mısınız bugün bir denemeye? Belki aileniz, sevdiğiniz, dostunuzdan belki de hiç tanımadığınız yoldaki birinden bugün kendiniz için bir şey istemeye ve sonra ortaya çıkan simyayı seyretmeye?
Paylaşmanın, verdiği kadar almanın ve istemenin de gücü ve bereketini keşfetmiş olan, keşif yolculuğunda olan bütün güzel ruhlara…
Sevgiyle,
Burcu Tarhan
2023 BinYaprak. Tüm hakları saklıdır. Bir TurkishWIN girişimidir
Yorum