Öz Farkındalık

    Öz Farkındalık

     Duygusal zekanın tüm boyutlarının temel kavramı:Öz farkındalık. Peki nedir bu 'Öz farkındalık'?

    Duygusal Zeka'yı bir insanın kendisine ve başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme ve yönetme yetkinliği, kapasitesi ve becerisi olarak tanımlıyoruz. Duygusal Zeka aslında tanımı itibariyle içerisinde çok farklı boyutları barındıran geniş bir sözcük. Daniel Goleman, Howard Book gibi bu konuda uzman psikolog ve psikiyatristlere baktığımız zaman tanımın içerisinde kendimizle ilgili farkındalık, kendimizi ifade etme, kişilerarası ilişkililer, sosyal beceriler, karar verme ve stres yönetimi gibi farklı boyutların olduğunu görüyoruz. Kavrama geniş açıdan bakmadan önce temeli anlamak çok önemli ve kritik. Aslında Duygusal Zeka'nın tüm boyutlarını bu temel kavram üzerine kuruyor olacağız. Bu temel kavramda Öz farkındalık.

    Öz farkındalık dediğimiz zaman ilk önce Duygusal Farkındalık ile başlıyoruz. Duygusal Farkındalık kendi duygu ve düşüncelerimizin farkında olmak ve bu duygu ve düşünceleri yönetme becerisi olarak tanımlanabilir. Duygusal Farkındalık kendimize şu gibi soruları sormayı gerektirir:

    Beni...

    Ne mutlu eder?

    Ne mutsuz eder?

    Ne sinirlendirir?

    Ne korkutur?

    Ne üzer?

    Ne heyecanlandırır?

    Tabi sadece bu sorular da yetmeyecektir çünkü duygulardan bahsettiğimiz zaman aslında geniş bir yelpazeden bahsediyoruz:

    -Öfke: hiddet, hakaret, içerleme, gazap, tükenme, kızma, sinirlenme, hınç, kin, rahatsızlık, alınganlık, düşmanlık, nefret, şiddet

    -Üzüntü: acı, keder, neşesizlik, kasvet, melankoli, kendine acıma, yalnızlık, can sıkıntısı, umutsuzluk, depresyon

    -Korku: kaygı, kuruntu, sinirlilik, tasa, hayret, şüphe, uyanıklık, vicdan azabı, huzursuzluk, çekinme, ürkme, dehşet, fobi ve panik

    -Zevk: mutluluk, çoşku, rahatlama, tatmin, haz, sevinç, eğlenme, gurur, heyecan, hoşnutluk, aşırı zindelik, kapris

    -Sevgi: kabul görme, dostluk, güven, iyilik, yakın ilgi, sadakat, hayranlık, tutkunluk,

    -Şaşkınlık: şok, hayret, afallama, merak

    -İğrenme: hor görme, aşağılama, küçümseme, tiksinme, nefret etme, hoşlanmama, itici bulma

    -Utanç: suçluluk, mahcubiyet, hayal kırıklığı, pişmanlık, küçük düşme, üzülme, çile

    Yukarıda görülen örneklerin altına daha birçok farklı duygu eminim ekleyebiliriz. Bu da bize aslında iç dünyamızın ne kadar geniş ve bir o kadar da karmaşık olduğunu gösteriyor.

    Bu duyguların bazısını tecrübe etmek çok keyifli olabilirken bazı duyguları yaşaması, taşıması ve yönetmesi daha zor gelebilir. Mutlu olmak, gururlanmak, heyecanlanmak bize haz veren duygular olabilirken aşağılama, tiksinme, hayal kırıklığı gibi duygular taşıması ve yaşaması daha zor duygular olabilir. Hatta bazı duyguları yaşamak kendimizle ilgili yargıya varmamıza, kendimizden utanmamıza, suçluluk duygusu duymamıza sebep olabilir. Bu duyguları görmezden gelip bastırmaya çalışabiliriz. Duyguları bastırmak aslında hiç bir işe yaramaz çünkü duygular duyulmak ve görülmek isterler. Siz duygularınızı duymadıkça ve görmedikçe onlar daha da yüksek sesle size görülmeye çalışırlar. Aslında duygular duyuldukları ve görüldükleri zaman şiddetleri de git gide azalır.

    Şunu da belirtmek gerekir ki iyi duygu, kötü duygu yada doğru duygu, yanlış duygu diye bir ayırım söz konusu değildir. İnsan bir bütündür ve tüm duyguları yaşamaya, hissetmeye alanı ve hakkı vardır. Her duygunun bize hizmet ettiği, bize göstermek istediği kendimizle ilgili bir farkındalık muhakkak vardır. O zaman mesele duyguları hissetmek değil, o duygularla ne yaptığımızdır. Birine karşı kıskançlık hissedebilirsin. Fakat eğer kıskançlığımızı anlayamazsak ve yönetemezsek ve bu kıskançlığı davranışa dönüştürüp karşımızdakine zarar verirsek işte o zaman bir problem ile karşı karşıya kalmış oluruz. Hiç kimse kurban değildir ve hepimizin kendi duygularını nasıl davranışa dönüştürebileceği konusunda seçim yapma yetkinliği ve becerisi vardır. Fakat bu bilinçli seçimi yapabilmek için ilk önce çoğunlukla bilinçaltından gelen duyguyu, nereden geldiğini, nasıl tetiklendiğini anlamak çok önemli ve kritik. Bunu anladığımız zaman o duygu ile ne yapabileceğimiz konusunda seçim yapabiliriz.

    Öz farkındalığın başka bir boyutu ise Öz saygıdır. Öz saygıyı kendimize olduğumuz gibi saygı duyabilme ve kabul edebilme yetkinliği olarak tanımlayabiliriz. Öz saygı ben böyleyim herkese beni böyle kabul etsin diyerek değişime ve gelişime kendimizi kapatmak değildir. Tam aksine kendimizle dürüst, şeffaf, samimi ve dengeli bir ilişki kurabilmektir. Kendimize şu soruları sorabilmektir:

    Güçlü yönlerim neler?

    Gelişim alanlarım neler?

    Değerlerim neler?

    Güçlü yönlerimi daha çok nerelerde kullanabilirim?

    Gelişim alanlarımı, zayıf yönlerimi nasıl geliştirebilirim? Hangi kaynakları kullanabilirim?

    Gelişim alanlarımı, zayıf yönlerimi nasıl yönetebilirim?

    Öz saygı kendimize bir bütün olarak objektif bir şekilde öğrenen zihin ile bakabilme yetkinliğidir. Herkesin bir takım güçlü alanları olduğu gibi gelişim alanları da vardır. Sadece güçlü yönlere odaklanmak bizi sınırlayabileceği gibi sadece gelişim alanlarına odaklanmak da aynı derecede de bizi kısıtlar. Burada dengeli bir ilişkiye ihtiyaç vardır. Yani bir taraftan güçlü yönlerimi daha çok kullanmaya ve ortaya koymaya çalışırken bir taraftan da gelişim alanlarımı ve zayıf yönlerimi geliştirmeye ve yönetmeye odaklanmalıyım. Böbürlenmek ile tevazu arasıdan bir denge olması gerekmektedir. Ne kendinizi çok övüp olduğunuz yerden kendinizi tepelere koymak ne de fazla tevazu ile kendinizi olduğunuz yerden daha aşağı bir yere konumlamaya gerek yoktur.

    Tüm bunları yaparken de değerlerimizi unutmamak gerekir. Değerlerimiz hayatta bizim pusulamızdır. Ne kadar çok değerlerimizi hayatımızın içinde yaşatabilirsek o kadar tatminkar bir hayat sürmek mümkün olabilecektir. Sinirlendiğiniz, öfkelendiğiniz, hayal kırıklığına uğradığınız anılarınıza dönerseniz burada hep bir değerinize yapılan bir saldırı olduğunu göreceksiniz. Aynı şekilde kendinizi çok mutlu, dünyanın tepesinde hissettiğiniz anılarınızın da değerlerinizi yaşadığınız anlar olduğunu farkedeceksiniz. O yüzden güçlü yönlerim, gelişim alanlarım kadar hayattaki değerlerimizi anlamak, bilmek ve yaşatmak çok önemli.

    Öz farkındalığın bir başka boyutu ise Öz gerçekleştirimdir. Öz gerçekleştirim potansiyelimizi ortaya koyacak, maksimize edecek anlamlı ve tatminkar aktivitelerde bulunmaktır. Daha özetle kendimiz için hayatın her alanında anlamlı ve tatminkar bir hayat yaşamaktır. Bunun içinde kendimize şu soruları sorabiliriz:

    Kısa vadeli hedeflerim nelerdir?

    Uzun vadeli hedeflerim nelerdir?

    Hobilerim ve ilgimi çeken konular neler?

    Hayatıma daha çok katmak istediğim aktiviteler neler?

    Keşfedeceğim yeni alanlar neler?

    Albert Einstein'nın çok güzel bir sözü var ''Hiç bir özel yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım.'' Merak Duygusal Zeka'sı yüksek olan insanların ortak özelliklerinden biridir. Tabiki burada dedikodu mahiyetinde bir meraktan, kim, kiminle, nerede noktasından bahsetmiyoruz. Burada bahsettiğimiz merak entellektüel bir merak. Kendimiz, çevremiz, diğer insanlar, dünyadaki farklı olaylar ve konuları daha iyi anlama ve daha çok öğrenme isteği ve arzusundan bahsediyoruz.


    Yukarıda gördüğünüz T Modeli benim sevdiğim modellerden bir tanesi. Bir şeyin her şeyini, her şeyin bir şeyini bilmeyi anlatır. Kendiniz ve etrafınız ile ilgili ne kadar bilginiz ve ilginiz olursa kendiniz ile, hayat ile ilgili daha tatminkar ve verimli seçimler yapabilirsiniz. Neleri sevip neleri sevmediğinizi anlamak, sizi nelerin mutlu edip mutlu etmediğini anlamak için çok yönlü olmak, deneyimlemek ve keşfetmek çok önemli.

    Öz fakındalığımızı geliştirmek, kendimizi daha iyi anlamak ve duymak için kendimize temiz bir lensten bakmaya ihtiyacımız var. Lensimiz kirli yada buğulu olduğunda baktığımızı görebilmek bir o kadar zorlaşabiliyor. Kendimizi anlamak, sorgulamak ve duymak için kendimize bir alan vermemiz gerekiyor. İngilizcede ''reflection'' diye geçen bir yansıma, derin düşünme alanına ihtiyacımız var. Bu derin düşünme aslında zihinsel düşünmeden daha farklı ve daha derin. Burada mantıklı, adım adım, sistematik zihinsel bir düşünmenin ötesinde kendimize yargılamadan baktığımızda farkettiğimiz anılar, duygular, hikayeler, hayallerden bahsediyoruz. Bir nevi zihinsel bir merak ile kendi içimizde yolculuk etmekten bahsediyoruz. Mantıklı olup olmaması değil bize ne çağrışımlar getirdiği burada önemli olan.

    Yoğun hayat koşturmasında her zaman kendimiz için bu alanları yaratmak kolay olmuyor. Aksiyon derin düşünmenin düşmanı diyoruz çünkü derin düşünebilmek için dışarıdan uyaranın az olduğu, kendimizle kaldığımız anlara ihtiyacımız var. Burada iki nokta kritik. Bir tanesi dürtü kontrolü ikincisi de negatifi barındırabilmek becerisi. Gerçekten olaylar karşısında bize ne olduğunu anlayabilmek için durmak, bir adım geriye gitmek ve büyük resime bakarak o olayda ne yaşadığımızı, ne hissettiğimizi anlamamıza ihtiyacımız var. O yüzden de olaylar karşısında yada hissettikleriniz karşısında bir adım atmadan önce kendimize dönüp içinizde neler olduğunu anlamaya ihtiyaç var. Bu dürtü kontrolünü yapamazsak, olaylar karşısından anlık tepkiler verip hemen aksiyona geçme dürtüsü ile davranırsak o zaman kendimizi ve etrafımızı daha iyi anlayacak fırsatları kaçırmış oluyoruz. Duygularımızın etkisinde savrulup dururuz.

    İkincisi de negatifi barındırabilme becerisi. Bazen yaşadıklarımız, hissettiklerimiz, etrafımızda olup bitenler çok net olamayabiliyor. Belirsizliklerin, çelişkilerin yaşandığı duygu durumları ve olaylar olabiliyor. Burada bu negatifi, belirsizliği tolere edememe, hemen sonuca ulaşma arzumuz bizim karşımıza bir engel olarak çıkmakta. Duygusal Zekası yüksek kişiler bu tip durumlarda zor duyguları tolere edebilme, taşıyabilme, onlarla yüzleşebilme direncini ve kararlılığını gösterirler. Bu direnç ve kararlılıkları sayesinde hayatta kendileri için daha verimli ve tatminkar seçimler yapabilmek kabiliyetine ulaşırlar. Tabiki de bunu yapmak kolay değildir ama kendinize derin düşünebileceğimiz alanlar verebilirseniz, kendinize ve etrafınıza merakla, öğrenen bir zihinle bakmaya devam edebilirseniz, gereken değişimleri hayata geçirebilecek cesareti gösterebilirseniz yavaş yavaş bu kasınızın da geliştiğini göreceksiniz. Duygusal Zeka konusunda kendini geliştirmek bir yolculuk. Bugünden yarına mucizeler beklemek doğru değil. Kendinizi yargılamak yerine, şefkatle, yavaş ama emin adımlarla pes etmeden, kararlı bir şekilde yolunuza devam ederseniz zaman içinde daha da geliştiğinizi ve güçlendiğinizi hissedeceksiniz.

     

    Yorum

    Zaten Hesabınız Varsa Buradan Oturum Açın
    Henüz bir yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun
    © 2024 BinYaprak. Tüm Hakları Saklıdır.
    Bir TurkishWIN girişimidir.