Av. Ayşe Elif Yıldırım'ın bir hukukçu olarak bilim insanı olmak yolunda paylaştığı notlarını keyifle okumanız dileğiyle...
Başlamadan size bir sır vereyim: Ben aslında hiç hukuk okumak istemedim. Küçüklüğümden beri hayalim uluslararası bir meslek yapmaktı. Büyüyünce ne olacaksın sorusuna hiçbir zaman tek bir yanıt vermedim. Kurduğum hayallerde ne olursam olayım, hangi meslekte ilerlersem ilerleyeyim, mutlaka uluslararası bir boyutu olmasını istedim, ama meslek hayal etmedim. Bu yüzden lise yıllarımda hep, her şey olabilirim ama hukukçu olamam çünkü oldukça otoriter, geleneksel ve yerel bir alan, ben yapamam derdim.
Bunun üzerine 2005 yılında onca başka tercihim arasından, biraz ailemin istemesiyle, biraz da hocalarımın "saçmalama kızım bu puanı heba etme" diyerek tercih listeme yazdırdığı Ankara Hukuk'u kazanmam,tahmin edebilirsiniz ki, bende pek iyi bir etki yaratmadı. Başkalarının hayallerini süsleyen bu okula ben resmen ayaklarımı sürüyerek gittim ve ne yalan söyleyeyim, ilk dersten de hukuka kafamda atfettiğim onca sıfatın hiç de asılsız olmadığını fark ettim…
…Ta ki elimdekinin kıymetini ve onunla yapabileceklerimi anlayana kadar.
Kaseti hızlıca ileri sarıp 2020 senesine gelelim. Size bu yazıyı, Portekiz Bilim ve Teknoloji Vakfı (Fundaçãopara a Ciência e a Tecnologia-FCT)'ndan aldığı bursla yaptığı doktora çalışmalarını tamamlamak üzere olan bir Türk kadını, bir Türk hukukçusu olarak yazıyorum. Ankara Hukuk'tan mezun olduktan sonra (ne tesadüftür ki) ilgimin kaydığı Uluslararası ve Avrupa Birliği Hukuku alanlarında, biri Portekiz'deki Catolica Global School of Law'da, biri İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde olmak üzere iki yüksek lisans yaptım. 2015 Ekim ayında Lizbon'da bulunan Universidade Nova de Lisboa bünyesinde doktora çalışmalarıma başladım ve 2019 Aralık ayında "Creating International Legal Accountability for Corporate Human Rights Abuses" adlı tez çalışmamı fakülteye sundum. Eğer COVID-19 patlak vermeseydi, muhtemelen bu yazıyı size Av. Dr. Ayşe Elif Yıldırım olarak yazacaktım. Bu aslında gelmeyi pek hayal etmediğim ama geldiğim için gurur duyduğum bir nokta.
Bana uluslararası düzeyde akademik çalışmalar yapmak isteyen öğrencileri bilgilendirici bir yazı yazmak önerildi. Başta,yüksek lisansa girişlerin nasıl olduğunu anlatabilirim, bir akademik araştırma önergesi verilirken nelere dikkat etmeniz gerektiğini ya da burs imkanlarına nasıl ulaşıldığından bahsedebilirim diye düşündüm. Ancak bu bilgiler başvuracağınız okul ya da enstitüye göre çok değişkendir, aslında anlatabileceğim bir formülü de yoktur. Ben anlatsam da ancak kendi deneyimlerimi anlatabilirim, bu da size fazla yardımcı olmaz. Üstelik bu tip bilgilere bir Google taramasıyla ulaşabilirsiniz.İnanın ben de farklı bir yöntem izlemedim, Google candır. Bunu demekle birlikte buraya not düşeyim, yine de sorularınız olursa bana sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilirsiniz.
Ben bana verilen bu kendini ifade etme fırsatıyla farklı bir şeyler anlatmak, bir bilim insanı olma yolunda kazandığım farkındalıklardan, biraz hukuk perspektifinden bakarak bahsetmek istedim. Ama bu yazıyı başka alanlarda çalışanlar da okuyabilir diye düşünüyorum. Amacım bir şekilde bu yola baş koymaya niyetlenenlere ışık tutmak, erken dönemde neler yapabileceğinize değinmek ve bazı durumlara sizi hazırlayabilmek. Aslında,bir nebze haddimi de aşarak, uluslararası çalışmalar yapan bir bilim insanı olmak ne demek buna açıklık getirmek.
İlginizi çektim umarım. O halde hazırsanız başlayalım…
Global Vizyon
İlk olarak değinmek istediğim konu bu. Uluslararası alanda başarılar elde etmek istiyorsanız, ki bu hangi alan olursa olsun, öncelikle global bir vizyon edinmelisiniz.Öğrencilik yılları global bir vizyon oluşturmak için idealdir. Bu konu hakkında avukat arkadaşım Ezgi Harmancı'nın bu platformda paylaştığı çok güzel bir yazı var, buna mutlaka bir göz atın derim. Bir diğer husus, ileride bu vizyondan vazgeçmemeniz de gerektiğidir. Özellikle hukuk alanında normal olan (ve finansal olarak belki de daha mantıklı olan) yerel bir baroya kaydolup yerel davalara bakmaktır. Daha farklı bir kariyer istiyorsanız biraz daha global düşünmeyi, buna göre kararlar almayı ve adımlar atmayı öğrenmelisiniz.
Bununla beraber belirtmem gerekir ki, bu yolda ilerlemeye kararlıysanız, kültürler üstü bazı çalışma alanları seçmeniz de faydanıza olacaktır. Bunu hukuktan bir örnekle açarsam,araştırmanın içeriğine bağlı olmakla birlikte, Türk Ceza Kanunu ile alakalı bir araştırma yapmak istiyorsanız, bunu gidip Fransa'da yapmanız pek faydalı olmayabilir, çünkü en basitinden okuyacak kaynak bulamazsınız. Uluslararası Ceza Mahkemesi ile alakalı bir çalışma yapmaksa farklı olabilir, sonuçta Uluslararası Ceza Mahkemesi uluslar üstü bir kurumdur. Demek istediğim, sizinle beraber yapacağınız çalışmanın da bir global vizyonunun olması faydalı olacaktır. Sizi ağırlayacak üniversitenin de bunun farkında olması ve bu açıdan size olanaklar sunabilmesi yararınızadır.
Soft-Skills
'Soft-skills' dediğimiz ve Türkçe'ye 'Teknik Olmayan Beceriler' diye çevirebileceğimiz beceriler, topluluk önünde konuşma, görsel ve sözel iletişim, zaman yönetimi, kriz yönetimi, proje yönetimi gibi becerilerdir. Akademik başarınız kadar, bazı durumlarda belki daha da fazla, bu alanlardaki özgüveniniz sizi bir adım öne çıkaracaktır ve yapacağınız araştırmaları daha kolay yürütmenizi sağlayacaktır. Mesela iyi bir zaman yöneticisiyseniz, çok daha kısa sürede çok daha verimli çalışmalar yapabilirsiniz.
Bu beceriler maalesef size okullar tarafından öğretilmez, bu yüzden sizin kendi imkanlarınızla bu alanlarda kendinizi geliştirmeniz gerekmektedir. Bu anlamda özellikle öğrenci derneklerinin çalışmalarına ve eğitimlerine katılabilirsiniz, benim de öğrencilik yıllarımda çok aktif üyesi olduğum ELSA (www.elsa.org) bu anlamda altın rezervi. Şimdi online olarak da birçok eğitime katılmak mümkün. Ancak kanaatimce bu alanda en etkili eğitim pratikle gelir. Örneğin, topluluk önünde konuşma yapmaktan çekiniyorsanız ve bu alanda kendinizi geliştirmek istiyorsanız, bunun en iyi çözümü, (maalesef ki) kendinizi topluluk önünde konuşma yapmaya zorlamaktır. Bir iki deneme sonrasında bunun o kadar da ürkütücü olmadığına siz de kanaat getirir, püf noktalarını kapmaya başlar, rahatlarsınız. Bir süre sonra topluluk önünde konuşma yapmak zevkli hale bile gelebilir:)
Analitik Düşünme ve Sistematik Çalışma
Özellikle biz hukukçular birinci sınıftan itibaren çok fazla bilgiye ve bilgi kaynağına maruz kalırız. Kalın kitaplar sadece başlangıçtır, bunların yanında ders notları, kanun metinleri ve gerekçeleri, pratikler, mahkeme kararları vs. vs. sürekli olarak bize başka bir detaydan söz eder ve laf kalabalığıyla doludur. Hukuk öğrencilerinin birçoğu kolaya kaçarak bunca bilgiyi ezberleme yolunu seçer. Halbuki hukuk bir sistemdir, bu sistemin alt sistemleri vardır ve her alt sistem de kendi içinde detaylanır. Çalışırken bir sistem çalıştığınız gerçeğinden kopmayın. Sistemi ana hatlarıyla çözmeye çalışın, tüme varmayı değil, tümden gelmeyi öğrenin ve aldığınız onca bilgiyi sistematik olarak düzene koymayı alışkanlık haline getirin.
Bu çok temel bir beceridir ve aslında bize ilkokuldan itibaren öğretilir. Analitik düşünme yetisi sizi her alanda ileri taşır, problem çözmenizi kolaylaştırır. Unutmayın ileri düzey akademik araştırmalar yaparken çok daha karmaşık problemlere çözüm bulmaya çalışacaksınız ve çok daha fazla sistem öğreneceksiniz, uygulayacaksınız. Hukuk bilimi her ne kadar 2+2=4 kadar kolay ve kesin kurallar içermese de (sonuç olarak bir sosyal bilimden bahsediyoruz) sorunlara analitik yaklaşma becerisi, sizi daha iyi çözümlere ulaştırır.
Size bir meslek sırrı vereyim, aslında hukuk sistemlerini çözmenin en etkili yolu çalıştığınız ana ders kitabının 'İçindekiler' kısmına bakmaktır. Belki de hızlıca geçtiğiniz o birkaç sayfa, aslında sistemin en güzel özetidir ve size üzerinde çalışabileceğiniz kusursuz bir tablo sunar. Eğer denemediyseniz, mutlaka bu yöntemle çalışmayı deneyin ve görüşlerinizi bana iletmeyi unutmayın.
Sorgulama Becerisi
Bunu aslında çok fazla açmaya gerek yok, önünüze sunulan her bilgiye körü körüne bağlanmamak analitik düşünebilme yetisinin başka bir şekilde zuhur etmesidir. Önünüze altın tepside sunulan her bilgiyi yutmamak ve sadece doğru kaynaklardan edinilmiş bilgilere göre hareket etmek önemlidir. Meraklı olun, elinizdeki bilgilerin arka planını araştırın, 5N1K'sını yapın ve sadece güvenilir veya bilimsel bilgilerle yolunuzda ilerlemeyi alışkanlık haline getirin. Unutmayın, bilimsel bilgilere saygı duyulmasının nedeni çok fazla sorgulama sürecinden başarıyla geçebilmiş olmasıdır.
Şunu söylemem gerekir, normal hayatta da sorgulamadan inanılan ve uygulanan her bilgi en sonunda sizi bağnaz yapar.Akademik çalışma yapın yapmayın, sorgulama becerisini topluma faydalı bir birey olabilmek için edinin, çünkü yeri gelir, yüzyıllardır inanılan bir inancı dahi insanlık adına sorgulamanız gerekir, bkz. Galileo Galilei ve dünya yuvarlıktır hikayesi…
Yaratıcılık
Size bir sır daha vereyim, uzun ve meşakkatli tez yazma sürecimde hiç okumadığım kadar çok moda dergisi ve kitabı okudum, bilimsel boyutta olanlar da dahil. Biliyorum moda tasarımı hukuka oldukça uzak, daha görsel bir çalışma alanı ve benim çalışmamla pek alakası yok… ancak buraya kadar okudunuz madem, makalenin sonunu getirin derim, ciddiyetimi kaybetmedim merak etmeyin. Hem ne var ki canım biz kadınlar modaya meraklıyızdır… :)
Ben bu kitaplardan zevk aldığım için okuyordum. Tez yazarken fazlasıyla elimdeki problemle boğuşuyordum ve çok farklı ve yaratıcı konular hakkında okumak ve görsellere bakmak beni inanılmaz sakinleştiriyordu. Bu ertesi gün aynı tempoda yazmaya devam edebilmemi sağlıyordu. Benim için terapi gibiydi, dışarıda bir dünya vardı yani, nefes alabilirdim.Aynı zamanda biraz kalıpların dışında düşünebilmemi de sağlıyordu. Daha yaratıcılığa hitap eden konular hakkında bilgilenmek benim de çalışmama farklı bir açıdan yaklaşmama yardımcı oluyordu.
Ben sanata, modaya, tasarıma yüz çeviren bilim insanlarının bir yanının eksik kaldığını düşünüyorum. Kreatif olarak kendinizi geliştirmek ve bu alandan beslenmek size çok farklı bir bakış açısı katar. Bu bakış açısı özellikle birçok kişinin göremediği ya da fark edemediği bağlantıları yapmanızı sağlar. Disiplinler arası düşünebilmenize olanak sağlar. En ilginç bilimsel çalışmalar bu şekilde ortaya çıkar, bkz. Jürgen Habermas'ın birçok disipline uyarlanabilen iletişimsel eylem teorisi. En çok ses getiren çalışmalar hem sanata hem bilime katkı yapan çalışmalardır, bkz. Leonardo da Vinci'nin çalışmaları… örnekleri çoğaltabilirim.
Sonuç olarak, bu tip daha yaratıcı alanlara burun kıvırmayın ve bu alanların sormaktan çok hoşlandığı soru olan 'neden olmasın' sorusundan çekinmeyin. Bilinen kalıpların dışına çıkılarak yapılan çalışmalar insanları düşünmeye, tartışmaya ve ilerlemeye sevk eder. Bilimin amacı budur. Ne tesadüftür ki, sanatın amacı da…Ruhsal Bağışıklık
Aslında bu başlığı yazıp yazmamak konusunda biraz tereddüt ettim. Ancak sonra yazmaya karar verdim, çünkü farkındalık yaratmak istedim.
Eğer üst düzey akademik eğitime devam etme yoluna baş koyduysanız bu sürecin çok da toz pembe olmadığını bilmeniz gerekiyor. Özellikle doktora sürecinde sizin sadece bilimsel görüşlerinizi eleştirenler etrafınızda olmayacak, kişisel olarak da çok baskı altında olacaksınız. Doktora ve araştırma sürecinin oldukça yalnız bir süreç olması yetmiyormuş gibi (kendi araştırmanızı sizden başka hiç kimse sizin gibi anlayamaz, danışmanınız dahil), hocalarınız, üniversite yönetimi hatta memurları, çalışma arkadaşlarınız dahi sizi her anlamda sorgulayabilirler, baskı yaratabilirler. Kişilik özelliklerinizi, yaptığınız seçimleri, yaşam tarzınızı, çalışma prensiplerinizi, hatta benim gibi yabancı bir ülkedeyseniz, milli değerlerinizi bile eleştirebilirler, tartışma konusu haline getirebilirler, sizi ruhsal olarak etkileyebilirler. Bunun üzerine bir de gelecek kaygısı eklenir. Bu ileri düzey akademik hayatın görünmeyen, aslında biraz da kirli yüzüdür. Doktora çalışması sürecinde ruh sağlığında bozukluklar yaşayanlar sayısı gerçekten de az değildir. Mesela, İngiltere'de 50 bin doktora öğrencisine yapılan ankete katılanların %86'sı anksiyete sorunları yaşadığını bildirmiş. Bu genel popülasyonun çok çok üzerinde bir yüzdelik rakamdır.
Ruhsal olarak kendinizi bu sürece hazırlamanız elzemdir. Bu tip baskılara dayanamayarak onca emekle ve hayalle girdiği doktora programlarından ayrılan öğrenci sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Örneğin, Güney Afrika'da 2014 yılında yapılan bir araştırmayla doktora programına başlayanların sadece %15'inin programları bitirip mezun olduğu tespit edilmiştir. Avrupa ve Amerika bu yüzdelik oranın %50 olduğu söyleniyor.Ben de doktora programlarına her kabul alan öğrencinin mezun olarak çıkmadığı konusunda sizi temin edebilirim.
Şu an gözünüzü çok korkutmuş olabilirim. Ancak benim amacım sizi korkutmak değil, her şeyin farkında olarak bu sürece baş koymanızı sağlamak. Çünkü, gerçekten her anlamda fedakârlık isteyen bir sürece girmek üzeresiniz, bir de üzerine ruhsal fedakârlıklar yapmayın.2023 BinYaprak. Tüm hakları saklıdır. Bir TurkishWIN girişimidir
Yorum