Bilim insanlarının keşfetmeye yönelik meraklı bakış açısının insanı farklı alanlarda besleyebileceğini düşünenlerdenim. Bu yazıda sadece kendi alanım olan genetiğe değil aynı zamanda farklı alanlara da duyduğum merakın benim yolculuğuma kattıklarını anlatmaya çalıştım!
Üniversite sınavına hazırlanırken bile farklı şeylere merak duymaya ve bundan dolayı ne seçeceğime karşı bir kararsızlık yaşamaya başlamıştım. En çok ilgimi çeken bölüm olan genetikten devam etmeye karar verdim. Hücrenin içinde olanlar gerçekten çok ilgimi çekiyor ve hocalarımı neden/nasıl soruları ile bazen yıldırıyordum. Merakımı tatmin etmek için biçilmiş kaftan bu olmalıydı.
Farklı alanlara duyduğum merak hiçbir zaman azalmadı. Üniversitenin ilk senesinde bu merak duygusunu doyurmak amacıyla neredeyse önüme gelen tüm öğrenci kulüplerine kaydoldum. Zaman kısıtlamasını hesaba katıp sadece koroya ağırlık vermeye karar verdim. Temel bilimlerle ilgili merakımı bölümümle, sanatla ilgili merakımı da bir kulüple tatmin ediyordum değil mi? Başka ne isteyebilirdim ki? İşte burada da teknik konulara olan merakım devreye girdi.
O sıralar üç boyutlu yazıcılar ve bunlarla yapay organ üretimi üzerine merak salmıştım. Bu süreçte hücrenin rolünü genetikten öğrendiklerimle daha kolay anlayabilecek olsam da makinelerin işleyişinden bihaberdim. Acaba nasıl oluyor da bir makine ne şekilde doku basması gerektiğini biliyordu? Bu sorunun cevabını öğrenmeye çalışırken karşıma çift anadal programı çıktı. Ve ben çiçeği burnunda bir biyomedikal mühendisliği öğrencisi de oluverdim!
Daha bu duruma yeni uyum sağlamaya başlamıştım ki katıldığım bir atölye ekonomi alanındaki tüm düşüncelerimi değiştirdi. Önceleri sadece para ile ilgili olduğunu düşündüğüm bu alanın aslında para harcarken oluşturduğumuz davranış biçimleriyle daha alakalı olduğunu fark etmem, ekonomiden de bir şeyler öğrenmek istememi sağladı. Bilgiye ulaşmanın kestirme yolunun okuldan geçtiğini düşünüp bu sefer de ekonomi bölümünde yan dal yapmaya başladım.
E artık üç farklı alandan dersler alıyor olduğuma göre merak duygumun hafiflemesi gerekirdi değil mi? Pek de öyle olmadı. Bu sefer de üniversiteye kayıt yaptırdığım ilk günden beri merak ettiğim yurt dışına çıkma düşüncesi aklımı kurcalamaya başlamıştı.Başka bir ülkeye gidip orada uzun süre yaşamak, oranın yaşam şekline, eğitim sistemine, kültürüne dahil olmak nasıldır diye merak ediyordum. İşte bu merak beni sonraki 2 yıl boyunca 3 farklı ülkeye götürdü! Bu şekilde gittiğim ilk ülke Güney Kore oldu. Oradaki eğitim sistemi bizimkine benziyor olsa da öğrencilerinin çok daha fazla çalıştığını söyleyebilirim. Kütüphaneye belki gece daha sakin olur diye 11'de gittiğimde 1000 kişilik salonda tek bir koltuk kaldığını görmüş ve buraya oturmanın mutluluğunu yaşamıştım. Sabahın ilk ışıklarına kadar çalışmak tıpkı oradaki öğrenciler gibi benim de rutinim olmuştu. Ülkenin kültürel çeşitliliği ise beni oldukça etkilemişti ve bir dönemliğine gitmeme rağmen bir dönem daha uzatmaya karar vermiştim.
Kore'de geçirdiğim bir yılın ardından bu sefer daha yakınlarda bir yere, Hollanda'ya gitmeye karar verdim. Buradaki eğitim sistemi benim alıştığımdan farklı olarak uygulama ve eleştirel düşünme odaklıydı. Her dönem program paket halinde öğrencilere sunuluyor ve tüm hocalar birbirleri ile dirsek teması içerisinde ders işliyorlardı. En başarılı olduğum dönem olmasa bile bazı şeyleri en kalıcı öğrendiğim dönem olduğunu düşünüyorum. Burada geçirdiğim altı ayın sonunda uzmanlaşmak istediğim biyoenformatik alanında öğrendiklerim ve bisiklet sürme becerimdeki iyileşmeyle Türkiye'ye döndüm. İstanbul'da bitirme projemin ilk kısmını tamamladıktan sonra farklı kültürlere ve akademik yapılara olan merakım bu sefer de yolumu Danimarka'ya düşürdü. Tıpkı Hollanda'daki gibi Erasmus programı ile gittiğim Danimarka, İskandinav ülkelerinin bilime ve eğitime verdikleri önemi gösteren güzel bir örnek oldu. Kütüphanenin veri tabanında arayıp da bulamadığım makale veya kitapla neredeyse hiç karşılaşmadım. Yine de bitirme projemin ikinci dönemini burada yazmak düşündüğüm kadar da kolay olmadı. Ayrıca hayat pahalılığı ve soğuk iklim de beni çok cezbetmedi diyebilirim.
Peki tüm bunları yaparken fikrimin değiştiği ya da sorun yaşadığım hiç olmadı mı? Tabii ki de oldu. Örneğin çift anadal programına başlama sebebim olan elektronik ve mekanikle ilgili dersleri aldıktan sonra aslında bu alana çok da ilgili olmadığımı fark ettim. Bu yüzden bu bölümle ilgili aldığım derslerin bana kattıklarını heybeme koyup sadece yan dal gereksinimlerini tamamlamaya karar verdim. Başka bir örnek olarak eğitim sürem tüm bu denediğim şeylerden dolayı uzadı. Farklı düşünen birçok insan tanısam ve çokça arkadaşım olsa da bazen sürekli yer değiştirmekten yeterince vakit ayıramadığım insanlar için de üzüldüğüm oluyor. Yine de yaptıklarımın bana kattığı şeylerin bu söylediğim eksiler yanında önemsiz olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bence merak ettiğinin peşinden gitmek ve kararsızlıklara karşı bu duyguyu yol gösterici olarak kullanmak önemli.
Bunları ve benzerlerini yapanın bir tek ben olmadığını da söylemek istiyorum. Çevremde yaptıklarımı yapmış ve hatta ikinci dalını tamamlamış en az iki ya da üç kişi daha olduğu için yaptığım bana oldukça olağan geliyor. Hepsinin söylediği şey de deneyimlerinin buna değdiği yönünde. Denemekten korkmamak gerekiyor. Birileri yaptıysa elbette yapılabilir. Daha önce yapılmamış bir şeyi ise ilk yapan olmak her zaman mümkün!Bu yazı Bin Yaprak misafir yazarlarından Irmak Akoğlu tarafından yazılmıştır. Teşekkürler Irmak!
2023 BinYaprak. Tüm hakları saklıdır. Bir TurkishWIN girişimidir
Yorum